Dokunmayın
Ne olur dokunmayın bana
Sormayın ne oldu.
Anlaşılmıyor mu? Kederliyim.
İstemiyorum sahte ilgilenmeleri.
Sadece rahat bırakın beni.
Yalnız bırakın mümkünse.
Hiç kimse görmesin.
Tek başına ağlamak istiyorum.
Hiç kimse görmesin bu halimi.
Ben cesurum, güçlüyüm.
Savaşırım, barışırım, sevişirim...
Bırakın beni kendi halime.
Bunun da üstesinden gelirim.
Hüzünlü bir şarkıyla beraber.
İçinde bolca klarnet sesi olan eski bir şarkı.
Dinlerim, söylerim, susarım, ağlarım.
Gülerim acıyan yanlarıma.
Çabalarıma, boşa giden hayallerime.
Karanlığa şarkılar söylerim.
Yazdığım şiirleri ezberletirim.
Gece olur karanlığın girdabına koşarım.
Bütün sokaklar benim bu şehirde.
Tartışırım kendinin sanan üç beş serseriyle.
Ölürüm belki bıçak darbesiyle.
Elbette biri üstlenir bu menfur cesedi.
Belki kahraman olur birkaç dakika içinde.
Olsun kalkarım.
Bütün gidenlerin acısını yüreğime,
Bedenimi soğuk bir teneşire yaslarım.
Ellemeyin beni, sorgulamaya gerek yok kimseyi.
Boş verin otopsiye gerek yok.
Niyetim yok bir kadavra olmaya.
Kimliğimi boş verin.
Gömün bir kimsesizler mezarına.
Eğer zahmet olmazda yazabilirseniz,
Şu cebimdeki son şiiri tahta başlığa.
Eyvallah.
Duaya gerek yok
Ben hesaplarımı mahşere saklıyorum
Sonsuzluğa açılan bir kapı aralandı.
Bir tebessüm dağıtıyor bir adım atıyorum
Kalmıyor gözüm arkada.
Beni ve şiirlerimi anlayacak.
Aynı dili konuştuğum bir Ulubat daha doğacak.
Taşıyacak bilmeden bıraktığım bu yüreği.
O da sonunda bu savaşa kurban olacak.
Ulubat GÜNEZ
19 Nisan 2008 Cumartesi |